Hindistan FLICKR resimleri için TIKLAYIN
22.01.10 – 02.02.2010 GOA
Nerdeyse her gun bir yer gordugumuzden aslinda baya yorulduk. Goa’da 12 gun dinlenmenin bize cok iyi gelecegini dusunuyoruz. Dun aksam trende cok iyi uyuyabildigimi soyleyemiyecegim. Bu sefer hic horlama sesi yoktu ama gene yukarida yattigimdan klima suratima ufurledi. Sema yapmis kadar donmusumdur heralde.. Guya trenimiz cok iyiymis. 2 haftada bir varmis bu tren. Oyle ki mesela gecikirse, tum trenler durur, bu trene yol verirmis. Ne hayrini gordunuz derseniz, heeec, sadece sabah, oglen, aksam yemegi verdiler. Dun aksam da tatli olarak pismaniye kilikli bir sey yedik. Gerci onceki tren deneyimimiz ardindan tam takirdik, megersem gereksizmis. Sadece kirmizi renkte muz denemeye yaradi bu tedbirimiz. Jess’in muzun, renginden ve Hindistan itibarindan dolayi baharatli olduguna dair inanci yuksekti ama normal muzdan cok daha tatli ve buyuk bir boydu kendisi. Kerala’da yetisiyormus sadece. Uzun zamandir gordugumuz ama yemege cekindigimiz ‘vegetable kofta’ (sebze koftesi)yi da boylece kahvaltida denemis olduk. Ustelik baharatliydi ve hic de fena degildi. ‘Sabah kahvaltida baharatli bir sey yiyemem’ dusuncesine de boylece byebye demis oldum. Az once tanistigim Israel’li cocukla konusuyorduk ayni konuyu. 9 ay kalmis Hindistan’da. Sadece meditasyon icin gelmis buraya. Dogurmus kadar olmustur heralde. ‘9 ay fazla gelmedi mi ve bu kadar baharatli nasil yasadin’ dedim. ‘Sadece son 2 haftasi fazla geldi, artik evime donmek istiyorum. Ama burda baharat metaforu gibi tum olumsuz seylerimle yuzlestim ve bu cok iyi geldi’ dedi. Cesitli ashramlara gitmis. Daha once okumus oldugum ‘hugging ashram’a da gitmis ve baya begenmis. Kibutz’da calisiyormus/kaliyormus. Orda drum ogretiyormus. Osho’da yaptigimiz drum meditation’dan bahsettim. Malesef yapmamis. Osho’nun drum’i kalp atislarina benzettigini, dinledigimiz drum’in bpm’i artikca kalp atislarimizin da hizlanmasindan ve yavasladiginda ise kalp atislarimizin ve nefesimizin de yavaslamasindan dolayi derinden hissederek ve dans ederek cok hassas anlar yasadigimizi soyledim. Umarim yapar O da.
Cok guzel yerlerden geciyoruz gene. Palmiye agaclari arasinda goller, cesitli tarlalar, cok duzenli ve ulkenin aksine cok temiz. Hic gormedigim cins inekler, bufalolar.. 7 senedir yolculugumu hayal ederken hep trende olacagimi dusunmustum. Ve hep boyle anlar yasayacagimi biliyordum nedense. Artik o anlari gercekte yasiyor olmanin mutlulugu icindeyim lalalala. Ama bi de distan gorseniz bu trenleri ‘nasil boyle soyleyebiliyorsun’ derdiniz kesin, o ayri.
Jess’le ara ara favorilerimizi konusuyoruz. Udaipur’dan sonra benim ilk Udaipur’du. Jess benim kadar begenmedi orayi. Ben oranin karakterine asik oldum. Kerala’yi gorunce ikimizin de fikri degisti. Jess’in 1. Munnar, 2. Alleppey oldu. Ben 1. Alleppey 2. Udaipur 3. Munnar diyecegim sanirsam. Goa konusunda ikimiz de ayni fikirdeyiz. Yasamaya basladikca goruyoruz ki buranin Hindistan’la yakindan uzaktan alakasi yok.
Gene uzerinde adim yazan bir kagitla havalanindan alindik ve guesthouse’a gitmek uzere oradan ayrildik. Bu seferki arabayi guesthouse’tan yollatik ama tek seferlik.
Burdan itibaren genel yazacagim cunku Goa’da internet bulamadik. Daha dogrusu kaldigimiz yerler cok kotu oldugundan zaten yoktu. Internet kafeler ise son derece havasiz cunku camsiz ve gercek bir iskenceydi. Dolayisiyla her gun ayri ayri upload etmek yerine genel yazip gectigimiz haftadan ozetle bahsedecegim. Bu aranin da bana ayrica iyi geldigini itiraf etmek durumundayim. Cunku her gun nete girince sanal dunyadan da/ Turkiye’den de bir sekil kopamiyorsun onu farkettik.
OVERALL GOA:
Jess’in arkadaslarini bulduk ve saolsunlar bize her konuda cok yardimci oldular, tekrar tesekkurler :)
Onlarin yardimlari disinda bence Goa biraz hayal kirikligiydi. Sanirsam beklenti duzeyimin cok yuksek olmasindan kaynaklandi cunku daha sonra gordum ki aslinda nasil ve nerden bakarsan Goa. Yani pislik, asiri bireysellik, dilenciler vs de var ama sahil, deniz, ustelik cok ucuza eglence de var. Palmiye agaclari da var, cinar agaclari da. Pislik var gene ama bazi evlerin kapisinda asiklarin isimleri yaziyor – cok seker. Doga gene tartismasiz guzel.
Hayal kirikligi olmasinin basinda bi kere tarz olarak Hindistan’dan cok uzak olmasi geliyor bence. Belki Portekiz somurgeliginden de kaynaklaniyordur bu alakasizlik. Cok az hintli gordum bu hafta. Herkes yabanci turist. Ruslar gene cogunlukta. Israelliler de vardi baya. Hintli disinda her ulkeden vardi insanlar kisacasi. Bana Hindistan’i tek hatirlatanlar, evlerin burda da rengarenk olmasi, gunes batimi sonrasi sinekleri kovmak uzere ulkenin/sehrin tutsu kokuyor olmasi, her yerde kucuklu buyuklu temple’larin olmasi ve buralardan gelen derinden etkileyen ayin sesleri..
Party mekani sanirdim Goa’yi. O da yalanmis. Saat 19.00da baslayip gece yarisi 00.00 veya en gec 02.00’de bitiyor burda geceler. Tayyip bile daha insafli degil mi? Belki de sadece kirintilar yasaniyordur, cunku bu kadar guzel anlatilan bir mekan nasil bu kadar farkli gelebilir yoksa. Beklentinin ne kadar yanlis oldugunu bir kere daha gormus oldum. Gece hayati konusunda beni ayrica sasirtan, bu mekanlara insanlarin kendi kucuk cocuklarini da getiriyor olmasi. Bir de meshur flea market’lar ki bu konuya da daha sonra deyinecegim.
Muzik sadece trance – ki benim alakam olmaz. 10 sene once dinlerdim trance’i. pek de gelismis gelmiyor bana acikcasi.
Lonely planet’da yazdigi gibi bikinili gezmeye dikkat falan gibi durumlari da cok yersiz buldum cunku nerdeyse herkes ciplak geziyordu. Komik olan, hintlilerin sahilleri kiyafetlerle yuruyerek turist gormek icin gezmeleri. Denize degil de insanlara dogru kesintisiz bakmalarindan anlasiliyordu.
Rastamania ve tatoomania burdakiler. Sanat eseri gibi dovmeler ve cok cool rastali insanlar gordum hep. Insanlarin resmini cekemedim cok – (bir kac gun bu privacy konusu beni cok irdeledi – ki daha sonra da deyinebilirim bu konuya) Astek tarzi dovmelerin de cenneti burasi.
Yemek konusuna gelince, Hint yemegini ozledim diyebilirim. Sadece turistler oldugu icin, dolayisiyla onlara ozel dunya mutfagi vardi cogu yerde. Kendimi hic bir yerde local hissedemedim malesef. Sadece 2 kere turk kahvaltisi buldugumuz icin tavana bi kafa atip geldik, o kadar. Bean me up, Gustav (Hungarian food – burda 2 gece yedik, cok guzeldi. Gulas ve crème balad siddetle tavsiye edilir. Kendi capinda supper club misali yere uzanip da yiyebiliyorsun, hem de cok etnik ve zevkli muzik de dinleyebiliyorsun ve barko esliginde visualization seyredebiliyorsun), Banquet onereceklerim arasinda gelir. Fish curry denilen Goa’nin meshur geleneksel yemegi ve babainca tatlisi da denenmeden olmazlar arasinda.
Beachler guzel, elbette bir Cesme olamaz ama ineklerin ve saticilarin icinde gunesleniyor olmak cidden pahabicilmez bir deneyimdi. Detayli bilgiler asagida.
Burdaki pazarlik baska hic bir yere benzemiyor. Ben kendimi iyi pazarlik yapar sanardim. Ama burda butun norm’larim degisti. Benim bildigim ‘ilk soylenen rakkamin yarisini soylersen, guzel bir baslangic yapmis olursun’du. Ve fakat burda 400 INR’ye satmis olduklari sey 100INR’ye kadar inebiliyor. En iyi taktik ise hala arkani donup gidiyor numarasi yapmak. Her seferinde isliyor diyebilirim.
Reklam panolarinda burda en cok gene telefon sirketleri hakim. Herkes roaming’den bahsetmis. Hindistan genelinde ise mutluluk konsepti basrolde sloganlarda. Bir de Mumbai, Delhi gibi sehirlerde ise Istanbul’da da oldugu gibi bankalar ve para/indirim konusuluyor daha cok.
Kadinlar burda da cok caliskan. Gordugum tum calisan ahali kadindi. Hatta cogu kiz cocugu diyebilirim. 8 yasinda basliyorlar calismaya. Sirf gencliklerini degil cocukluklarini bile yasayamiyorlar malesef. Birkaciyla arkadas olduk. Tanistigim bir saticinin kocasi calismiyormus. Eve o bakiyor ama kadin gene calismaktan mutluydu. Kadinin adi Shanti – meaning peace!
GOA SIGHTSEEING:
OUR STAY: Ilk gun internetten baktigimiz ‘Anjunapalms’ adli guesthouse’da kaldik. (Goa’da kaldigimiz yerler icin oda numarasi veremiyorum cunku oyle bir luksumuz bile yoktu.) Seker bir ailenin islettigi seker bir yer burasi. Ancak onumuzdeki 3 gun bu yer full oldugundan yakininda baska bir yerde kalmak uzere gun icinde oraya da bakip onayladik. Onun ismi bilem yok. Fatima adinda bir kadin ve kocasi isletiyor orayi da. Bu yerlerde birakin havluyu, tualet kagidi, sabun ve pike dahi yok ama istersen +200inr’ye klima var ki ona da gerek olacak bir sicaklik olmuyor geceleri. 2. gece kaldigimiz yer de 600INR’ydi ve fakat sonra kahvaltida tanistigimiz cocuklar bize kaldiklari yerden bahsedince gene degistirmeye karar verdik cunku hem daha ucuz hem de daha guzelmis. Oraya ertesi sabah gelecegimizi soyledik ama arada Jessi’nin arkadaslari bize baska bir yer daha buldu. Ustelik otel falan degil, 2 yasli kadinin evinin bir kismi. Burasi ise 300INR. O yuzden hemen atladik ustune. Malesef gece sebebini de anladik. Tualetleri paylasmanin yanisira evde 2 tane cit yapinca dunyayi ayaga kaldiran tijen kopekleri var. o yuzden ordan da ayrilip bir onceki gun buldugumuz yere gitmeye karar verdik ve aradik. Ama onlar da odayi baskasina vermisler bile. Nedense her gun gene bir yer goruyormuscasina, esyalari tekrar tekrar tasimaktan bize bisey oldu. Sonunda stoneage adli bir guesthouse’da kaldik 8 gun. Bu yerle ilgili ne anlatsam – karinca basmalarini mi, yerlerin camurlugunu mu, igrenmekten dolayi uyku tulumunda uyumamizi mi, her gece ruslarin partisini mi yoksa tualetimi yapmaya gittigimde kurbaganin klozete oturmus oldugunu gordukten sonra sikistigim icin klozeti oynattigimda ise tatli kurbaganin tualetin icindeki suya atlama kararini ve benim oyle uyumak durumunda kaldigimi mi. Tamam hayvanlari severim ama bu kadarindan emin olamadim.
OUR TRANSPORTATION: Aradaki mesafeler cok fazla oldugundan ve taksiler de baya pahali ve zor bulunur oldugundan Goa’da motosiklet sart. Ben bilmedigimden Jess kullandi hep. Ben ise arkada cukurlu yollarda yerimde hoplayip, ziplayip durdum. Cukurlar yuzunden ata binmek gibi birseydi sanirsam. Ayni gun icinde 2 kere lastigimizin patlamasi disinda hersey yolunda gitti cok sukur. Ki o deneyimimiz bile komik oldu haliyle.
PEOPLE: Hayatimda bu kadar kozmopolit bir mekan gormedim. Insanoglunun ozeti burda. Aklini kacirmis olanlar, henuz kacirmamislar, meyinli olanlar, alakasi olmayanlar, cool otesi insanlar, punklar, chillumcular, kacaklar, bagimlilar, bagimsizlar. genc tatilciler, hippiler, yasli rockerlar, artistler, modacilar, ozgur ruhlular, ayyaslar, aileler, cocuklar, baris kokan asiklar, cogu ciplak ayaklilar, akliniza gelen her cinste insan bulabilirsiniz burda. It’s the cirque of the freaks, an absolute freakshow.
Her yerde oldugu gibi buranin da meshur mahalle delileri var. Mesela Antonio adinda bir adam, gecmisini bilmiyorum ama cogu zaman kendi dunyasinda kendi kendine konusuyor, kimi zaman ona soru sordugunda bizim yasadigimiz dunyaya da girebiliyor. Tipi gayet duzgun ve temiz. Hatta cok zengin gibi de duruyor. Zararsiz ama deli iste. Tabi kime gore, neye gore sorusu da burda ayri bir damar. Baska bir deli de marketlerde duruyor ve gecenlere ‘oh yeah check one two three’ diyor.
BEACHES: Elimizden geldigi kadar gezdik = Anjuna beach, Arambol beach, Ashvem beach, Morjim beach, Vagator beach, small Vagator beach, Baga beach, Candolim beach, Sinquerium beach, Curlies beach… beachler genel olarak guzel. Henuz memlekete sezlonglardan para alma ticareti gelmemis oldugu icin rahatimiz da cebimiz de yerindeydi. Bazi beach’lerin kendi capinda komik localari bile vardi.
Ineklerin arasinda guneslenmek, surekli saticilarin /dilencilerin basinda donmesi, birinin gidip birinin gelmesi, her yerden yukselen ‘come to my shop’ naralari biraz guneslenmeyi ve dinlenmeyi zorlastirsa da essiz bir hava kattigi kesin. Dunyanin baska hic bir yerinde burdaki sahillerde yasadigimiz komiklikleri yasayabilecegimizi sanmiyorum.
Dogru mu degil mi bilmem ama sahillerin enteresan bir sekilde temiz olmasini ineklerin artiklari yemesinin bir getirisi olarak goruyorum. Insanlarin yemedikleri meyve kabuklarini vs silip supuruyorlar walla. Bu kutsal inekler sanirsam caktirmadan Hindistan’in temizligi icin de calisiyorlar cunku bir adet cop kutusu bile olmayan bu yerlerde, gene de baklenilen kadar pislik seli olmamasinin sebebi baska ne olabilir bilemedim.
Birgun ineklerin bir tanesinden anormal killandim cunku kedi gibi surekli bir taraflarimdan girip cikiyor ve onla adeta evcil bir kopekmis gibi oynamami istiyordu. Siz olsaydiniz siz de kacisima Jess gibi gulerdiniz eminim ama bence hic de komik degildi. Gerci sonra oksadim o da ayri ama anlattigim kadar sevimli degildi olay inanin. Baska bir gun ise 2 inegin asagida resimlerini de gorebileceginiz gibi boynuzlariyla sevismelerini seyrettik. Mukemmeldi. National Geographics’de yoktur boyle bir ask gosterisi.. Zamaninda tum dunyada yapilan inek sergisi, haliyle bu yolculugumdan sonra bambaska bir boyut kazandi.
Avrupa’da da oldugu gibi burda da kafasinda cok agir ici full dolu meyve satan kadinlar var. Hatta bir keresinde hindistan cevizi alalim dedik ve su basimdan asagi dokuldu. Istemeden hindistan cevizi banyosu yapmis oldum, hissi eglenceliydi.
MARKET SCENE: Ilk ‘market’e gidiyoruz’ dediklerinde zaten yeterince garipsemistim. Heralde birsey alip devam edecegiz diye dusundum. Ortami gorunce butun anlamsiz fikirlerim ucup gitti tabi. Hill Top adinda koskacaman bir alan, ortada dijiridunun da dahil oldugu kucuk bir band konser veriyor. Etrafinda ise bir suru standlar cok orijinal seyler satiyor. Daha once bahsetmis oldugum, kurtulmus oldugumu sandigim alisveris ruhu itiraf etmeliyim ki fena portledi. Sarah Jessica Parker in Goa vaziyeti (zaten ne zaman kendi hakkimda konussam, senelerdir genelde pisman oluyorum cunku hepsi sacmalik. Insanin bir gunu bir gunune uymayabilir, dusunceleri surekli degisebilir veya bunlar kaliplasmis cumleler olabilir vs. dilegim tum bu etiketlerden kurtulmak ki o yuzden olsa gerek hep tersini yasatiyor bir sekil evren bana.) O kadar enteresan bir moda dili var ki buranin, hayret nasil dunyada yer etmemis. Asimetrik kiyafetler, tiril tiril elbiseler, cok tarz sandaletler, korsan ve tarzan stili kiyafetler ve oh my takilar bastan asagi ayri bir kulvar zaten. Cantamda malesef bir igne koyacak yerimin olmamasi, kendimi kaybetmis olmanin utancini yendi ve hicbirsey alamadim o ayri. Saturday night market’da ise gercekten asik oldum ve malesef bir hafta dayandim ama sonunda kendimi tutamayip aldim askimi.
CAPURA
Capura denilen yer aslinda sadece bir sokak, buranin taksim’i diyebiliriz (bu dile de ayrica tiltim. Her yeri Istanbul’un surasi gibi anlatmak cok hosuma gitmese de zaman zaman gerekiyor heralde). Her gece buraya geldik nerdeyse. Herkes de oyle yapiyor, market yada party sonrasi yada oncesi takilinilan Goa’nin en in mekani burasi. Jai Ganesh fruitjuice center’dan baslayan bu sokak welcome restorant’la bitiyor ve arada da dunya mutfaklari yapan bir kac yer var. Soho of Goa.
OLD GOA
29.01-02.02 tarihleri arasinda Jason diye bir arkadasim geldi hem saolsun beni gormeye, hem de Goa’yi gezmeye. Muthis bir enerji ve insane (bu sefer ozellikle duzeltmeyecegim :) ) kendisi. Neyse konu dagilmadan devam ediyorum. Bir gun onunla Old Goa tarafina gittik. Baya da yuruduk ve etrafi gezdik. Portekiz etkisini en cok burda hissedebildim. Kucuk kucuk evler, bir suru kilise, Goa’dan bile eser yoktu, birakin Hindistan cagrisimini. Taksiyle pazarlik yaparken enteresan birsey yasadik. Istedigimiz paraya su sartla indi: bizi bir dukkana goturdu, birsey almaniza gerek yok ama 5dk durup cikin dedi. Megersem goturdugu insanlar uzerinden komisyon aliyormus.
DUDHSAGAR WATERFALLS:
Bir gun (01.02.2010) Jess, Jess’in arkadasi ve ben araba kiralayip 2 saat uzakliktaki Dudhsagar selalelerini gormeye gittik. 25m derinligindeymis. Cok guzeldi, bu sefer ki wild life sanctuary verdigimiz paraya kesinlikle degdi. Gene bol bol dogayi izledim. Zaten butun hafta bunu yaptim.
Dalgalarin ilk once akmadan asagidan cekmesi.. kimisinin kopurmesi, kimisinin sonmesi.. Envai cesit agac, her biri birbirinden farkli, kimisi birbirine bagli, kimisi bireysel.. kimisi cicek acmis, kimisi kurumus.. dallar sayesinde girdikleri essiz sekiller.. Selale.. suyun etkisiyle acilan oyuklar, o oyuklarin suyu alis ve kesis sekli.. ve suyun onca yaptigi gurultuden sonra geldigi dinginlik, sakinlik seviyesi.. Hepsi birseyler anlatir gibiydi.. Su orumcegi gordum hayatimda ilk defa bu selalerin oldugu yerde. Offroad yapti ayrica. 2 tas yanyana duz durmadigi icin baya bi gobek attic arabanin icinde. Yolda cashew agaclari gorduk. Hemen 15 gunde toplaniyorlarmis.
NIGHTLIFE
Anlattiklarimin disinda burda zaman zaman cok guzel festivaller oluyormus – ki biz hic birini yakalayamadik. Cok da uzulmedim cunku dedigim gibi trance muzik hic ilgimi cekmiyor. Tito’s diye bir yer var ki sanirsam Goa’nin mafyasi oluyor kendileri. Her yerde reklami var ‘Tito’s, what else’ diye. Bunun disinda bir gece Jason’la ciktigimizda trance disinda bir muzik arayisina girdigimizden commercial muzigin otesini dinleyebileceginiz Paradiso ve Mambo adli kulupleri gezdik. Buralarda da bir numara yoktu acikcasi.
Dondugumuz gun gine de cok uzgundum. Goa’dan ayrildigim icin hic degil ama Hindistan’dan ayrildigim icin. Daha cok ashram gormek isterdim. Sign’larin anlamini daha fazla ogrenmek isterdim. Belki 330 milyon tanri degil ama daha fazla Tanrilari hakkinda bilgi edinmek isterdim. Neyse gerisini internetten veya kitaplardan ogrenirim ama bir daha insallah gelebilirsem buraya Andaman adalari, Lakshadweep adalari, Varanassi ve ashramlar icin olacagini umuyorum.
Son gunumuzde sabah 9da yola cikip tren istasyonuna gittik. Sonra da Mumbai’ye gittik 15 saatte. Cok alismis olsam gerek ki hic ama hic rahatsiz etmedi ve zaman ucup gitti. Ustelik gunduz treniydi, yani cok fazla uyku ile gecistiremedik de. 2nd class with ac’ydik gene ama sansa ilk kompartman oldugu icin yarimdi, yani Jess’le basbasaydik.
Aksam vardigimizda 22.00 civariydi. Nepal’e ucagimiz ise sabah 08.40daydi. Otele gitmeye deger mi degmez mi diye aramizda konusurken tuttugumuz taksi bizi butcemize uygun bir yere goturdu. Jess arabada bekledi, ben ise otele bi bakip geldim. O kadar kotuydu ki ‘havalani ne kadar daha kotu olabilir’ diye dusunup Jess’i ikna ettim. Kesinlikle dogru karari vermisiz. Havalani hic de korktugumuz kadar kotu degildi. Elbette Mumbai’den daha iyisini bekleyenler de olabilir, ama 1 ay Hindistan sonrasi bence en iyi havalani gibiydi.
Taksi ile gelirken Slum Dog Millonaire filminin cekildigi slumlarin onunden gectik. Her ne kadar Hindistanlilar filme sinirlenmis olsalar bile, bence filmde cok daha azini bile yasatmislar bu harabelerin. Bikerem cok sukur zaten koku sinemadan gelmiyor. O kadar buyuk bir alan oldugu da anlasilmiyor. Gerci Hindistan elbette bunlardan olusmuyor, hatta bu gecekondulari ilk defa gorduk diyebilirim. O acidan sonuna kadar Hindistanlilarin yanindayim. Yaaa bitiyor Hindistannn :(
Nepal’e gidecegim icin mutluyum ama Hindistan’cim seni cok ozleyecegim. Cok iyi baktin bana bir ay, cok guzel seyler ogrettin. Iyisiyle, kotusuyle seni oldugun gibi cok seviyorum ve hersey icin tesekkur ediyorum. Umarim yakinda gene gorusuruz, muckiesss…
20.01.10 KANYAKUMARI
Nazar mi degdi anlamadim ki bu ne bicim gundu boyle ya. Hatta bence simdiye kadarki en kotu gunumuz buydu. Jess’ce Mumbai gunu daha fenaydi ama benim kabusum bugundu. Umarim en kotu gunumuz boyle olur.
Sabah kalkip dun aksamin ardindan hafif bir kahvalti ettikten sonra bu Kanyakumari denilen 3 denizin birlestigi (Indian Ocean, Arabian Sea, Bay Bengal) yere gitmek icin ayarlamalar yapmaya calistim. Ekstra fiyat cikma durumunda kaldi cunku Kerala state’inin disindaymis bu yer. Hem guzel dedikleri icin hem de dun yedigimiz lobstar’la nerdeyse ayni fiyata geldiginden Jess’in pek de istememesini dinlemeden ugrasmalara devam edip turu ayarladim. Bu kadar yakininda olup da gormemeyi kaldiramiyacaktim cunku. Jess de bir sekil razi oldu. Belki de o yuzden benim icin daha kotu bir gundu. Cunku bir de sucluluk hissettim. Gerci O’na da gitmeden kendi istegiyle olmasi icin israr ettim. O da ok dedi ve sonra tek bir laf bile etmedi bana saolsun. Ve ‘hic boyle seyler soyleme bile’ dedi. Beni suclulugumdan cok uzakta cok sicak bir arkadaslik/dostluk duygusuyla birakti saolsun. Ama cidden iykkkk bir gundu. Neyse anlatmaya basliyorum; Sofore para vermemiz gerektiginden en yakin atm’e gittik ve gerizekali atm parami yuttu. Daha once okumustum da lonely planet’da 25sn’de almazsan geri cekiyor diye. Ama bu atm daha acimasiz cikti ve 5sn’de geri yuttu. Ilk orda koptum zaten. Yarin sabah 10.00’da bankaya tekrar gidip alabilecegim insallah parami. Ardindan 3 saat surmesi gereken yol cok sig olmasinin yanisira onlarca kere durup yol sormamiz yuzunden daha da bir uzadi. Varmamiz 14.30u bulmustu ki vardigimiz anda oradan ayrilmak istedik. Tek enteresan tarafi lost dizisindeki gibi kocaman bir mumya olmasi ve denizlerin birlesimini ise sadece renk farklarindan anlayabilmemizdi.
Onun disinda gordugum en fakir, en ruhsuz, en ruzgarli, en tozlu, en kabus yerdi Hindistan’da. Resimlerde malesef bunu yansitamiyorum cunku orda durup resim cekmek bile istemedik. Yemek yiyecek bir yer de bulamadigimizdan soyle bir tur atip donmeye karar verdik. Guya gunesin batisini izleyecektik ama oyle bir yerdi ki bizim batisimiz olabilirdi orda kalmamiz. O yuzden uzatmadan ayrildik oradan. Donusumuz trafik yuzunden cok daha uzun surdu. Varmamiz 18.30u bulmustu ve biz onca saat acliktan bas agrisiyla savasirken tekrar ediyorum ama saolsun Jess soylenmedi bile. Burdan da cok tesekkurler sana guzellik. Anlayacaginiz butun gun ac, yollarda surunerek eziyet birgun gecirdik. Otele varir varmaz karnimizi doyurduk ve dusumuzu aldik. Simdi daha iyiyiz cok sukur. Ama cok da yorgunuz. Boyle gunler olmazsa asil guzel gunlerin degerini anlamamiz daha zor olur bilinciyle kendimizi avutup bugunu kisa kesmek istiyoruz. Yarinin hepimiz icin cok daha guzel bir gun olmasini diler, operim.
20.01.2010 KERALA / TRIVANDRUM
Bugun kahvaltida cok seker bir hediyemiz vardi. Manager ile civil civil sicacik sohbetimiz. 40’larinda gosteren bu adamin 61 yasinda olmasinin sokuyla agzim acik kalinca adam aciklamaya basladi. Hic bir seyi kafaya takmadigini soyledi. ‘Olan zaten oluyor, gecmisi degistiremezsin ki. Gelecekle ilgili endiseler de hic bir isine yaramaz. Kolay almak lazim hayati, ciddiye alirsan kendine cektirirsin.’ gibi seyler soyledi. Elbette bunlar bildigimiz seyler olabilir ama boyle yasayan bir adamin mutlulugu apacik ortadaydi. Onemli olan bunu yururluge koymakta. Sadece siyah saclari yada puruzsuz cildi degildi inanamama sebebim, adamin enerjisine de yansimisti genc ruhu. Ruhu kikir kikir gulen mudurun cevabiyla baslayan guzel muhabettimiz keske herkese hayat dersi olsa da hayat bayram olsa :)
2. konumuza geliyorum ki bu konusma beni daha cok etkiledi:
J: Size hassas bir sorum olacak eger sakincasi yoksa
M: Tabi buyrun
J: Genelde tanistigimiz insanlara soruyoruz, nasil evlendiniz yada evleneceksiniz diye. Kimisi artik eskiden varolan ayarlanmis evliliklerin disinda kendi istegiyle de evlenebileceklerini soylediler. Kimisi ise hala sadece ailelerinin sectigini/ gorucu usulu oldugunu savundu.
M: Ben karimi 5dk icinde gorup karar verdim. Benimki de gorucu usuluydu yani. Tanismaya bir arkadasimla gitmistim ve gitmeden dersimi cok calismistim. Aklimda bir suru soru vardi ama onu gorunce o 5 dakika icinde sordugum aptal sorulari size soylemeye utanirim cunku hepsini unutmustum ve sacmalamistim. Sonra da aileme soyledim ve gerekli ayarlanmalar yapildi. Ve cok mutlu bir evliligimiz var. Ama oglum ozgurdur, o nasil isterse oyle olur.
V: Oglunuz date ediyor mu?
M: hohoho yoook evlenmeden once burda oyle birsey mumkun olamaz/ hic birimiz evlenmeden once kimseyle beraber olmadik,
J: Peki nerden biliyorsunuz ki O’dur dogru olan?
M: It’s a ‘state of mind’. Siz bir suru seyi yasamaya cok daha erken basladiginiz icin, farkli bakiyorsunuz, farkli yasiyorsunuz. Biz karimizla hala cok mutluyuz ve hala cok asigiz. O menapozda oldugu icin kendini kotu hissettigi anlarda, O’na ne kadar guzel, ne kadar seksi oldugunu anlatmaya calisiyorum. Cok saglikli bir iliskimiz var cunku o ‘state of mind’’da tutuyoruz kendimizi. Nasil ki demin anlattim hayata bakis acimi. Iste evlilige de bakis acimiz boyle. Disari bakmiyoruz mutluluk icin.
Bugun paylasimlar adina guzel ama yaptiklarimiz acisindan bos bir gundu. Kahvaltiyi ve oglen yemegini otelimizde ettik. Arada ise Goa’da kalacagimiz yere karar verip rezervasyon yaptirdik. Bu sefer acayip ucuz bir yerde kalacagiz. Sadece 600 INR (13usd total). Ustelik trip advisor’dan baktigimiz kadariyla review’lar mukemmel. Hatta eger tualeti baskalariyla paylasirsan bu fiyat yariya bile inebiliyor ama o kadarini yapmadik. Bakalim nasil bir yer cikacak(?). 13.30 gibi cikip Trivandrum’a gittik. Orda biraz parkta takildik. 19.30’da Goa’ya gitmek uzere trende olacagimizdan, gecen seferki 22 saat yemek yiyememe deneyimimiz uzerine 17.30 gibi de aksam yemegimizi yiyip tren istasyonuna gittik.
Simdiye kadar ki gar ve tren deneyimlerimiz, kalabalik ve pis oldugundan dolayi moral bozucu olmasinin yanisira cok sukur ki muhabbet acisindan sansli oldu. Bu sefer kompartmani 38 yasinda 2 kiz cocugu olan ve gene cok mutlu bir evliligi olan Anil ile paylastik. Ustelik onlar da ilk tren yolculugumuzda tanistigimiz aile gibi Dubai’de yasiyor. Sabahki konumuz Anil’la da devam etti:
V: Karinizla nasil tanistiniz?
A: Dogdugum zamanki yildizlarima bakarak bana bir kac es sectiler ve 5dk icinde karimi gorerek begendim ve karimi 2. gorusum evlendigim zaman oldu.
V: Astrology ile yani?
A: Evet genelde Hindu’lar oyle evleniyor zaten.
J: Ama mesela Afrika’da da olabilirdi bu insan (her insan yazdigimda bilgisayarin insane diye duzeltmesi de ayrica bir enteresan).
A: Evet, olabilir haklisin. Hele bugunku internet ortaminda cok daha fazla kisi bulabilirsin yildiz esine uyan ama o zamanlar bu kadar gelismis degildi. Simdi belki 1000 kisi bulabilirsin ama o zamanlar 10 kisi civari bulabiliyordun max.
J: Peki ya begenmiyorsan gordugunu?
A: O 5dk da bunun icin zaten. Eger begenmezsen baska deneyebiliyorsun. Dubai’de iste soruyorlar ‘gormeden bilmeden tanimadan nasil karar verebiliyorsun karina’ diye. Ben ise soyle cevapliyorum bu soruyu: ‘sizin evlenmeden once kurallariniz oluyor, ben buyum, sunlari isterim, sunlari istemem’ diye. Halbuki biz tanistiktan sonra birbirimize gore koyuyoruz kurallari.
V: Sabah da benzer bir sohbet yapmistik hotel manager’iyla. Evliligi devam ettirmenin o ‘state of mind’’da olmakla ilgisi oldugunu soylemisti bize.
A: Aynen oyle.
Su bir gercek degil mi – Ne kadar cok gorursek, ne kadar cok insan tanirsak, isteklerimiz o kadar buyuyebiliyor, kriterlerimiz gittikce genisliyor. Onun busu, sunun susu seklinde doyumsuzlasmiyormuyuz? Kafamizda yarattigimizi bulmak yada buldugumuzla mutlu kalmak o zaman daha cok zorlasmiyor mu?. Bosanma oranlarinin artmasi, eski evliliklerin daha sadik ve degerli olmasi bunun bir gostergesi mi yoksa bu bir ignorance bliss’mi bilemiyecegim ama Hindistan’daki bosanma oranlari dunyadakinin yanisira cok daha azdir eminimki. Mutlulugun Turkiye’ye oranla cok daha yuksek oldugu kesin. Bu kadar fakirlige ve pislige ragmen o kadar renkli ve insanlarin guldugu bir memleket ki burasi sasmamak elde degil. Bunun tek sebebi ise inanislari. Hayata bakis acilari. Ustelik reankarnasyona da inandiklarindan bir daha ki hayatlarinda daha iyi bir konumda olabilmek icin kendilerini gelistirmeye adiyorlar. Sanirsam hayati cogu daha hafife aliyor. I love it. Zaten felsefeleri hayat felseme cok fazla uydugu icin, bu yolculuguma Hindistan’dan baslamayi uygun gormustum.
19.01.10 / KERALA / KOVALAM
07.15 kahvalti sonrasi 07.45 yola cikis saatimiz adet olmak uzere. Simdi de Kovalam’a dogru giderken yaziyorum. Bu seferki yolumuz o kadar guzel olmadigindan genel bir kac sey aktaracagim.
Bi kere bence bu dili atiyorlar. En azindan oyle sound ediyor. Habulukabculupiculu falan seklinde. Ama sanskritceden geliyormus, bu yuzden saygim sonsuz!
Memlekette kornaya basmak sanki sevap. Direksiyonun sagda oldugunundan ve cogu arabada sol aynanin olmamasindan zaten bahsetmistim ama kimisinda sag dikiz aynasi dahi yok. Korna bunun icin kullaniliyor herhalde. Kendi kendine 5/10/20sn’de bir kornaya basan araba yapsalar eminim cok is yapar burda. Tam bunlari yazdiktan 5 dakika sonra soforomuz adres sormak icin cami acarken kafasini aynaya vurdu ve ayna yerinden cikti. Biz Jess’le arkada kikir kikir caktirmadan gulerken, adam aynayi yerine takmaya calisiyordu ki tutacagini da kopardi. Bizim kadar kopmaniz icin orda olmaliydiniz sanirim.
Neyse, devam ediyorum. Tukurmek ise baska bir adet. Ben de Turkiye’de bu huya cok kizardim ama burda affedersiniz ama balgam hazirlama sesleri bile koro tadinda duyuluyor.
Copler ise yerlere atiliyor. Cop kutulari henuz gelmemis memlekete. Allahtan odalarda cop oluyor da gun boyunca copleri toplayip gene de cop kullanmayi birakmadim.
Yerler ayni zamanda tualet gorevini de goruyor tabi.. buyuk, kucuk farketmez. Yol kenarlarinda inek gormek ne kadar sasirtici degilse, insanlari bu isi yaparken gormek de aynen oyle.
Ineklerin insan hayat duzenine alismis olmalari da cok ilgi cekici. Nerdeyse karsidan karsiya gecerken sola saga bakacaklar. Arabalara ve insanlara o kadar alismislar ki, onlar da birer insan gibi davraniyorlar.
Cok fakir ama bir o kadar da renkli bir ulke burasi. Koyu tenlerine cok yakisiyor bu civil civil fosforik renkler.
Kerala gibi sicak yerlerde ise sapka yerine semsiye kullaniliyor. Cogunda siyah semsiye var, gunesi cektiginden haberleri mi yok bilmiyorum ama kimi semsiye de bari renkli.
En cok alfabelerini begeniyorum. Bence arapca ve ibraniceden daha sanat kokuyor yazi karakterleri. Hele traktor/kamyon vs. uzerine yaptiklari sanattan kesin kitap cikar. Fotografci olsam kesin buraya gelip sadece yuk araclarini ceker ucardim.
Baska bir kitap da buradaki sembollerden cikar. 2 gun sonra Goa’ya gittigimde cok daha fazlasini gorecegim sanirim ama simdiye kadar gorduklerim de cok enteresan. Creative direktor’um Memed’cim blogumu okuyor musun bilmiyorum ama sana topluyorum merak etme. Baska bir tezatlik da nazi (swastika) isaretiyle ilgili. Burda kotu enerjileri kovmak icin kullaniliyor (!?). Bir olusumun bitisini, yenisinin baslangicini / enerjinin dondugunu simgeliyor. Hitler buyuk ihtimal burda gorup kullanmis zaten. Bir sembole bakmanin bile 2 bakis acisi olmasi cok acayip/guzel degil mi?
En cok gordugum benzin istasyonu markasi ‘bharat petroleum’.
Bayanlarin karni acik olmasi gayet dogal ama omuzunu acan bayan taciz ediyor oluyor. Gerci burdaki gobekli hanimlari gorseniz olagan karsilayabilirsiniz bu gelenegi.
Bugun King Of Convenience dinliyorum. Soforumuzle en uzun muhabbetimizi yaptim az once. 2 cocugu varmis. Bu kadar. Malesef gene daha ileri gidemedi konusma. Vucut diliyle anca bu kadar. Nasil anlasiyormus dil yokken insanlar ya walla hayret.
Son bir senedir bu yolculuga kararimi kesinlestirdigimden alisveris yapmiyorum. Size ne kadar buyuk bir rahatlik oldugunu anlatamam o kafadan cikmanin. Megersem o kadar zaman alan ve kafa yoran birseymis bu.
Bunun yanisira her gun elde kiyafet yikamak da ayri yorucu birseymis, onu gordum. Camasir makineleri karbondiyoksit salgilamasaydi daha cok sevilesi aletlerdi ama gene de kilma gibi baya hayat kurtarici olduklari kesin.
Sonunda otelimize vardiK. Varirken biraz endiseli anlar yasadik cunku minicik arabamizin bile gecmekte zorlandigi kuytu sokaklardan gectik. Ama cok sukur otelimiz cok guzel. Hatta en guzeli. Heralde yerinden dolayi bu kadar ucuz olabilmis. The Country Club – Treasure Cove – room no 606. Bugun otel keyfi yapiyoruz ve biraz dinleniyoruz. Cunku nerdeyse her gun farkli bir yere gitmekten yorgun dustuk. Oglen yemeginde cok lezzetli kremali mantarli bir spagetti ve vegetable spring roll paylastiktan sonra az biraz internet, az biraz havuz ve simdi de oda da sicak dus ve laundry yuppiee.
Bu sehirde beach’lerden baska birsey yokmus ve yarin da zaten burada kalacagimizdan otel keyfine hayir demedim. Buranin manager’indan ogrendigim kadariyla buraya 85km yani buranin araba kullanma hiziyla yaklasik 2,5 saat uzaklikta olan bir yerde 3 suyun (bay of bengal, Indian ocean, Arabian sea) birlesmesi varmis. Yarin oraya gunes batisini izlemeye gitmek istiyorum cok. Umarim firsatimiz olur.
Odada biraz dinlendikten sonra aksam yemegi icin gunduzden gordugumuz lobsterhouse’u bir deneyelim dedik. Yabadabaduuuuuuu! Bu masa 25 dolar, bekleriz! Walla ellerim batti ama cebimiz batmadi, cok keyifliydi (icimden nolur yapin sunu ya demek geciyor ama tutuyorum kendimi). Opuldunuz.
18.01.2010 KERALA / ALLEPPEY / BACKWATERS
Bu sefer gunu kaybetmeyelim diye ve gidecegimiz yol 150km diye 1,15dk daha erken ciktik ama farketmedi. Varmamiz gene 12’yi buldu cunku yol gene asiri virajli ve dandikti. Hophop diyerekten gittik. Yolda derin sohbetlerimizden birini daha yaptik.
Bu seferki hotelimizin adi Pagora Hotel (room no 408) (bu oda numaralarini her seferinde niye yaziyorum diye merak ediyorsaniz – I’m interested in numerology). Cok karakterli ve seker bir hotel. Resepsiyonda duran tatli kizin adi da Sweety. Adi kadar tatli minyon seker birsey zaten kendisi de. Lobide Lakshadweep adalarinin turunu gormustum. Soforu beklerken gene de bir sorup sansimi deniyim dedim ama malesef butcemizi cok asmakta. Arastirirken gormustum, cennetten kopmus bir parca. Firsatiniz varsa kacirmayin derim. Hotele esyalari biraktik, oglen yemegimizi yiyip (bu sefer Russian salad diye birsey denedim – mayonezli haslanmis sebzeler ve malesef meyveler – mayonezli muzlar migde bulandirici oldugundan yemedim tabi) koy ahalisiyle tanismaya gittik. Burasini gene anlatmaya kelimeler yetemiyeceginden, bu sefer bol keseden resim koyacagim. Cesitli pazarliklarimizi yaptiktan sonra nerdeyse hotelin 1 saatlik verdigi tur parasina biz 2 saat gezdik. O kadar keyifliydi ki butun bu zamani suratimda kocaman bir gulucukle yaptim. Boat’umuzda bir de yatak vardi. Jess’le yarim saat vardiyalarla degistik ve kendimizi Kleopatra kivamina soktuk (bunlar tabi hissiyatlarim, yoksa dandirik iskemlelerin uzerinde eski pusku havlular.. ama olsun, ruhumuzun hissettigi degil mi onemli olan. napiyim ben altin tepsiyi simdi. Gercekten baska birseye ihtiyacim olmadigini dusunmekti bunu hissettiren, azla yetinmeyi bilmektir belki de mutluluk).
Reslimlerde gordugunuz bu yerlerde koyluler yasiyor nerdeyse bedavaya. Biz hala oturalim Istanbul’da kaosun icinde koleler gibi calisip hayatin, zamanin, hayallerin nasil gectigini farketmeyerek. Neyse daha fazla tuz basmadan devam ediyorum.. pirinc tarlalari var bu koylerin arkasinda. Gecimlerini oyle sagliyorlar. Hic gel-git de olmuyormus. En azindan boat’umuzu kullanan gondolyerin yandan yemisi oyle soyledi. Dolayisiyla tehlikede de degiller. Bu backwaters denilen yerde de evlerin onunde koyluleri goruyorsunuz, kimisi saclarini, kimisi ayaklarini, kimisi canak comlegini, kimisi de camasirlarini yikiyor. Eger tur almasaydik ve oylesine gelebilseydik buraya keske, houseboat ayarlayip, orda kalirdim kesin diye dusundum. Hic fena olmazdi dimi..
Odaya donup 1 saat dinlendikten sonra Alleppey beach’e gittik Arap denizine batan gunesi izlemek icin. Yerlilerin ilgisi gene cok eglenceliydi. Kadinlar da adamlar da gencler de merhaba demeye cekinmeden yanimiza geliyordu. Frizbi oynama teklifi aldik bir kac gruptan ama totomuz o kadar rahatti ki usendik. Zaten burdaki frizbi anlayisi da bir enteresan.. ruzgara dogru atiyorlar, geri geliyor. Boomerang vari bir oyundu burdaki.
Aksam yemegini gene hotelde yiyip internette takildik. Ardindan dodo :)
17.01.2010 / KERALA / THEKKADY
Gene 8’de kalkip 9’da yola cikmak uzere kahvaltimizi edip hareket ettik. Yol mukemmeldi. Ormandaki agaclardan rengarenk cicekler fiskiriyordu. Oyle ki tuylerim diken diken olup duruyordu. Yolculuga cikmadan once de bu hisle istedigim zaman yukselebilecegimi biliyordum ‘Sonunda bunu yapmistim. 8 sene sonra bunu basarmistim. Artik hayalimi gerceklestiriyordum ve bunu yasamak insallah en kotu animda bile olsa beni yukseltmeye yetecek bir duygu!’.
Yolda gordugumuz kiliselerdeki haclarin uzerinde isik direklerinin olmasi ve adim basi ayurvedic garden’larin olmasi her ne kadar ilgi cekiciyse de tualet maceramizin onune gene gecemez sanirsam. Bu kadar herseyi incik bincik anlatmam ne kadar hosunuza gidiyor bilmiyorum ama bana ani olarak kalmasini istedigimden yaziyorum. Girdigimiz tualetin resmini bari koymiyim ama o tualete bile girmeyen cocugun ikinirkenki tatli halini asagida gorebilirsiniz.
Ucsuz bucaksiz yesillikler, karsimiza cikan surpriz yerli yersiz selaleler ve kulagimda underworld, hot chip, royksopp, jamiraquai, eddie grant.. Keske siz de corporate hayatin sacma sapan kisir dongusunden kendinizi kurtarsaniz da gercekten bedavaya sayilabilecek bu deneyimleri yasasaniz. Aslinda bu duygu surekli aklimdan geciyor ama surekli yazida tekrar yapmamak adina paylasmiyorum. Soyle soyliyim, mastercard burda reklam filan yapamaz. Cunku bu deneyimleri yasamak da bedava ve worthless!
Kendimi bildim bileli, ilkokul servisinde bile hep dans ederken hayal ederim kendimi. Bu sefer yesilliklerin, ovalarin, vadilerin, tepelerin uzerinde ucarak yapmak bunu ayri bir eglenceliydi. Bunun yanisira o kadar dar, engebeli ve virajli bir yolki bu yol, tas dusurmek icin de gelebilirsiniz buraya.
Varmamiz 12.30’u buldu gunu kaybettik diye uzulmustuk ama megersem cok da birsey kacirmadigimizi sonra anladik cunku butun guzel yapilacaklara gene de yetistik. Ilk once hotele (Hotel Sandra, room no 103) esyalarimizi birakip, hotel’in restoraninda yemegimizi yedik. Vegetable spring roll yummy.
Aksam gidecegimiz gosterilerin biletlerini aldiktan sonra Periyar Wild Life Sanctuary’e gittik. Burayi lonely planet’tan bulmustum arastirirken. Elephant ride’in da icinde oldugunu sanmistim ama megersem degilmis. Ustelik local insanlara 25INR olan bu giris bu sefer bize adambasi toplamda 365INR’ye patladi. Az once biletlere de 350INR vermisken, her ne kadar toplamda 15 dolar civari birsey tutmus olsa da kiyasla fazla geliyor tabi. Daha once rica ettigim gibi lutfen bu cimriligim bu yolculuga mahsus olsun. Uzun lafin kisasi bu sebepten dolayi fillere binmedik, baska zaman nasil olsa daha cok karsimiza cikacakti.
SIGHTSEEING:
PERIYAR WILD LIFE SANCTUARY: Burasi da aslinda dunyanin en iyisi olmaya aday olan bir yermis. Dilersen 1 gun icerde kalip kamp yapip, kaplan/buffalo/yirtici kuslar vs gorme sansin varmis. Biz ise boat tur alarak gorduk bir kacini. Resimlerden gorebilirsiniz zaten. Saclari ortadan ikiye ayrilmis maymunlar, buffalolar, su kopegi, cesitli kuslar, yilan, leylekler, geyikler, ceylanlar, essekler ve tabi inekler gorduk ancak tur asiri rahatsizdi. Yerimizden kalkmamiz yasakti, tikabasaydik ve kocaman bir can yelegi takmamiz da sartti. Burdaki agaclar 30 yildir suyun altinda kaldigindan buyumeyi birakmislar. Ortaya da enteresan bir goruntu birakmislardi.
KERALA TRADITIONAL FIGHT: 18.00-19.00 arasi izledigimiz bu dovus gosterileri cok enteresan bir ortamda yapildi. Malesef sunan adamin soylediklerini anlamakta gucluk cektigim icin bilgi anlaminda birsey aktaramiyacagim ama belki resimler anlatir. Ilgisini cekenlere video da yollayabilirim. Bir suru alet edevatla sirasiyla gosterilerini yaptilar. O kadar geleneksel birseyi korumaya calisirken dustukleri fakir durum cidden insani uzuyor.
KATHAKALI DANCE PERFORMANCE: 19.00-20.00 arasinda izledigimiz bu gosteri hayret vericiydi. Sadece yuz mimikleri ve bir kac parmak hareketleri ile yapilan bu show’u seyrederken agzim acik kaldi. Bir insan nasil bu kadar fazla mimic yapabilir ve gozbebekleri bu kadar kisa surede bu kadar hareket ederken bas agrisina nasil dayanabilir inanamadim. Hayatimda bir daha hic buna benzer birsey seyredebilecergimi sanmiyorum. Her saniyem icin sonsuz sukur ediyorum zaten bu yolculukta. Gorseniz beni dinci falan sanarsiniz. Dansin hikayesi soyle: Kral Narakasura’nin bas kolesi Nakrathundi, cennete bir guzel bulmak icin yollaniyor. Nakrahundi cennete varinca Lord Indra’nin oglu Jayantha’dan cok etkileniyor ve bu yuzden kendini Lalitha olarak tanitarak O’na cilve yapiyor. Ama Jayantha bunu yemiyor. Babasinin izni olmadan boyle birsey yapamiyacagini soyluyor. Nakrathundi israr ediyor ve cinsel iliski teklifinde bile bulunuyor. Bunun uzerine Jayantha sinirlenip Nakrathundi’yi kulaklarindan, burnundan ve goguslerinden keserek olduruyor. Bu kadar bilgiyi nerden anladim derseniz okudum tabi. Yoksa danstan hic birsey anlasilmiyor. Kadin kiligina girmis actor adama degmiyor bile ki zaten. Okunmadan imkansiz yani anlasilmasi. Dansin hikayesi bu kadar acik yazilmisken, oyunu bu kadar temassiz ve uzakti ki sasirtici bir tezat daha gormus olduk. Ama cidden o mimicleri gormeniz gerekiyor. 1 saniyede minimum 5 kere bir saga bir sola gider mi gozbebek ya akillara zarardi walla. Gosteri baslamadan once disarda giyinmeleri sayesinde ne kadar hazirlanmalari gerektigini de gormus olduk. Bitiminde ise dilersek fotograf cektirebilirsiniz dediler, biz de atladik tabi. Adam beni kucagina oturtmasin mi – cok komikti. Bu yasimda noel baba’nin kucagina oturmus gibi oldum.
Gene otelde yemegimizi yedik. Karsimiza ilk defa hic utanmadan bakan 2 hindistanli oturdugu icin de yemegi fazla uzatamadan hizlica yiyip ciktik. O kadar sistim ki hemen uyudum zaten.
p.s. paranoyamizin boyut fotografini cektim bir de yatmadan :)
16.01.2010 / KERALA / MUNNAR
Sabah 8 gibi kalkip (hotel grand plaza, room no 305) kahvalti edip 9da yola ciktik. Bildigimiz corn flakes’in tadi bile o kadar guzel geldi ki, cok sukur :)
Soforumuz malesef pek ingilizce bilmediginden tur guide’imizi araci yapmak zorunda kaldik. Anlasmamiz 20dk surdu.
Bu arada bir aciklama yapmak istiyorum ki sofor her ne kadar luks sound etsede aslinda alakasi yok. Burda genelde insanlar zaten oyle yapiyor cunku hem cok ucuz, hem de yoksa tuktuklardan cok daha fazla kazik yiyorsun, taksimetreyi acmiyorlar, illa bir kac kat fiyat soyluyorlar vs. ozellikle de turist oldugumuzdan olsa gerek. Merak ediyorsaniz yaklasik gunlugu 60TL’ye geliyor ve tum masraflar icinde (sofor ve benzin dahil). Ustelik deliler gibi yol yapip duruyoruz. Hayatimizdan memnunuz bu konuda anlayacaginiz. Tek derdimiz bu seferkinin kokusu ve ingilizce bilmemesi. Insanoglu henuz konusmazken nasil anlasiyorsa, oyle bir dil yarattik kendimizce bir cesit gidiyor. Her seferinde kapimi acmasini da yiyecegim sanirim :)
Dun de dikkatimi ceken durumlari anlatiyim burda: Erkekler arap kadri donuna benzer birsey giyiyorlar. Diz ustu bir bez baglama sekli. Bize cok komik geliyorlar, ama onlar hayatlarindan memnun gibiler, pufur pufur.. Uzerlerine de nasil bir tezatliksa gomlek giyiyorlar. Ingiliz somurgeliginden kalma bir modaymis bu. Kadinlar ise gene geleneksel kiyafetlerleler tabi. Calisan kadinlarin kafasinda da tepsiyle surekli birsey tasindiklarini goruyorum. Goruntu olarak her ne kadar guzel gozukse de neden erkekler degil de kadinlarin bu isi yaptigini anlayabilmis degilim. Her yerde homemade chocolate’lar var. Bugun bir tane alip denedik. Fena degil. Bir de enteresan bir sekilde yollarda duzensiz duzensiz mezarlar var. Bir mezar alani yok anladigim kadariyla ve yolun kenarina oylesine koyuyorlar tabutlari anlasilan. Biyikli kadinlara ve kulaklarinin disi ful killi olan erkeklere artik sasirmiyorum bile.
Burdaki dogaya birsey oldugunu dun de soylemistim zaten. Sonunu goremedigim cay tarlalari, 5cm’den yuzlerce metre boyuna kadar envai cesit agaclarin rengi cidden kendine asik ediyor insani. Ara ara kucuk kucuk selaleler de cabasi. Tracy Chapman’in ‘mountains o’things’ sarkisini yazmadan buraya gelmesini isterdim acikcasi. Gunes dolayisiyla agac yapraklarinin uzerindeki pariltilar pirlanta kadar parliyor mu yoksa issizlik ve hayata asik olmaya baslamanin etkisi mi bu bilemedim.
SIGHTSEEING:
FLOWER GARDEN: Akil almayacak cesitte hayatimda hic gormedigim cicekleri gezmek sadece 3 kurustu (1 kurus giris, 2 kurus da kamera cekmek istersen ki bedel). Yerliye de turiste de bu bedel ayni.
ERAVIKULAM NATIONAL PARK: Guya dunyanin en iyisi olmaya aday olan bu parkin yolda arabayla gezerken gordugumuz ormanlardan hic bi farki yoktu aslinda. Yerlilere 15 INR olan bu park, turistlere 220 INR’ydi. Turist bir arkadasimi galata tower’i gezdirirken bize 10TL, onlara 20TL diye utandigimdan 15TL deyip caktirmadan ortak odemistim. Sanirsam hic de gerek yokmus. 3 adet keci, ve her yerde olan cay tarlalarindan baska birsey yoktu ama yerlilerin ilgisi enteresandi. Herkes iltifatlar ediyor, resmimizi cekmek istiyordu. Otobusle daracik bir yoldan 5km ciktiktan sonra 1km’yi de yuruyerek yaptik. Ve ayni sistemle de geri donduk. Turist olmanin tek yarari o kadar sirayi beklememekte buldum. Herseye bakmanin iyi yolu olmasina da asigim. Ama bugun dogaya ayri bir asigim. Yapraklarin ustune atlamak, ciceklerin arasinda kaybolmak, agaclara sarilmak istiyorum. Oksijeni o kadar degisik geldi ki bunlari dusunurken ruya mi gordum ne:p
Oglen yemegi icin turistlerin gittigi bir yere goturdu bizi sofurumuz. Baharatsiz demeyi unuttugumuz icin gozlerimizden yaslar akarken pisman olduk tabi ve Jessi’yi bilmem ama ben bir daha tavuk siparis edecegimi sanmiyorum. Zaten bir parca yedikten sonra bir daha yemedim. Pilav ve ekmek kurtardi..Yemekte Avusturyali bir kizla tanistik. Rotami onayladi, yuppie (east cost rules!). Tek basina seyahat ediyormus, daha sonra arkadaslariyla bulusacakmis. O da soforle geziyormus ve memnunmus falan filan.
Yemek oncesi igrenmezseniz fena bir tualet animizi da paylasiyim. Yolda bir public tualete girmek durumunda kaldik. Burda cok su icmek ne kadar saglikli bir durum tartisabilirim bu acidan. Neyse, bizim yanimizda zaten cevat kelle misali tum dezenfekte malzemeleri var (p-mate’in dahice bir bulus oldugundan bahsetmistim sanirim + purel + kagit sabun + selpak). O yuzden biz tam tikiriz ama ardimizdan gelen bayanin birakin bu malzemelerden herhangi birini, ic camasiri bile yoktu. O geleneksel etegini kaldirip yapip hemen ayrildi ordan. Ustelik tualete bile yapmadi. Yani tualeti de soyle anlatiyim; iceri girdiginde solda dizine kadar duvarlarla ayrilmis bos alanlar var ve icinde de o mini yerlerin giderler var ama alaturka bile degil yani. Biraz daha ilerleyince bir alafranga tualet de var ama onun da kapisi yok. Kadin alafrangaya tenezzul bile etmedi ve isin kotusu gayet de iyi gorunumlu bir kadindi. Unutalim gitsin lutfen..
KUNDALA: Bu orman alaninin icinde piknik yapan insanlar, golde gezen deniz bisikletleri, koprunun altindan akan kocaman bir selale ve kucuk kucuk bir suru sey satan standlar vardi. Bir kac fotograf cekip burdan da ayrildik. Ne kadar yer gezersek o kadar iyi diye dusunuyorum cunku. Sabah bir cay fabrikasina goturmustu sofor bizi ama ilgilenmedik, doga gormeyi tercih ediyorduk, ‘napalim fabrikayi’ olduk. Parmak boyunda muzlarimizi yiyip arabaya bindik, nexxttt :)
HYDEL PARK: orta capli bir park alani burasi. Gene bir suru cesit cicek ve yesillik… Jess’le bir tur atip burden da ciktik.
Mattupetty’ye girmedik, sadece onunden gectik cunku burda bosu bosuna bu park alanlarina girmenin gereksiz oldugunu tum gun boyunca yasadigimiz deneyimlerden dolayi anlamis bulunmaktayiz. Golun resmini cekip ordan da ayrildik. Echo point’in de onunden gectik; simdi dusunuyorum da keske girip bir bagirsaydik yahu..
Saat 17.30 oldugundan sofor bizi otele goturmek istedi. En son sehre inip su ve atistiracak birseyler aldiktan sonra donduk biz de otele. Aksam yemegimizi gene otelde ettik. Burda aksamlari yapacak pek birsey yok anlasilan. Zaten yarin burden da ayriliyoruz. Simdi de kafamda havluyla lobide upload ediyorum ve sizi opuyorummm.
osho center
10-15.01.2010 OSHO INTERNATIONAL CENTER / PUNE
Dun aksam sonunda iyi bir otele check in yapmak durumunda kaldik. Her ne kadar gene rotamizdan ve tarzimizdan uzaklasmis olsak da sicak dus, sicak yatak, tertemiz carsaflar, fazladan yastiklar, iyi servis, kibar insanlar, karpuz suyu, bornoz, terlik… medeniyetin hic de tek disi kalmis bir canavar olmadigini gosterdi bize. Bir kac saat icinde bir kac dus almis olmak kacinilmazdi elbetteki. Kiyafetlerimizi laundry’e vermis olmak da asiri guzel geldi bize oleyoley tertemizizz. Mis kokusunu ozlemisim. Umarim bundan sonra kalacagimiz yerlere olan direncimiz azalmamistir cunku zaten sicak evimizin aliskanligindan uzaklasmamiz da bir sure almis olsa gerek. Televizyonu gene de acmamis olmaktan mutluyum tabi. Az once Jess’le konusuyorduk da, sanki 1 hafta degil de cok daha fazladir yoldaymisiz gibi geliyor bize. Dun aksam ilk defa rickshaw/tuktuk’a bindik. Cok eglenceliydi. Rollercoaster deneyimine cok benziyordu. Hic bir kapisi olmadigi icin usumemizin yanisira, sakin bir sehire gelmis olmamizin huzuru bizi isitti sanirim. Sabah 7.30da Sunil’in telefonuyla uyandim. Sanki o da bizimle yolda gibi hissediyorum. Dun gece ne yaptigimizi bilmediginden merak etmis. Biraz daha uyuduktan sonra 09.30 gibi kahvaltiya indik ve bir oley de ilk defa peynir yiyebilmeme! Yesil renkte olan peynir haric tabi. Acik bufe oldugundan herseyden biraz denedim ama sadece ceyrek kasik alabildim cunku tahmin edilebilecegi uzere bu hindistanlilarin kahvaltilari da asiri baharatli. Daha sonra odaya cikip (ST LAUREN SUITES, room no 308) bloglarimizi update edip, dusumuzu alip, check out ettik. Ve en nihayetinde simdi Osho Ashram’a dogru yoldayiz. Ustelik Sunil bize low budget otel de ayarladigi icin icimiz de rahat. Yolculugumun en merak ettigim gunlerine baslamak uzereyim. Heyecanliyim.
Yessss Osho International Center rulesss!!! Girisin kapanmasina cok az kala yetistik cok sukur. Sadece register olmak bile cok guzel bir deneyimdi. Guler yuzlu insanlar, hepsi monk gibi giyinmis (ki burda boyle giyinmek mecburi oldugundan yemek sonrasi biz de o marun rengindeki elbiselerden aldik) etrafta geziyorlardi. Etraf dedigim, sadece giris kismini gorebildik cunku girisimizi yarin ancak 9da yapabiliyor olacagiz ama o bile yetti. Enerjinin tavana vurdugu bir mekan daha! Hindistan ile sadece enerji bakimina benzeyen ama aslinda goruntu icabi bi o kadar farkli bir mekan burasi. Su sesleri, yesilliklerle suslenmis dogasi ve herkesin ayni kiyafeti giydigi hayalimi zorlasam bile onceden canlandiramiyacagim bir ruya gibiydi. Kayit olduktan sonra German’s bakery adinda bir restorana gittik. Cok temiz ve saglikli bir yer. Ilk defa salata yedim bir hafta sonra. Sanirsam onumuzdeki bir kac gun 3 ogunumuzu de burada gecirecegiz. Ustelik sadece 2-3 dolara da deliler gibi yemek yedik. Lalalala. Osho kiyafetlerimizi aldiktan sonra tuktuka binip otelimize geldik (hotel meru. Room no 404) esyalarimizi birakip bakkal bulmaya gittik, dislerimizi fircalamak ve icmek icin suyumuzu ve atistiracak birkac sey aldiktan sonra Jess otele ben de eski cagdan kalma bir internet cafeye attim kendimi. Elektrigin surekli kesilmesiyle cebellesme saatlerimi aldi diyebilirim. Sonra ben de odaya geldim, Jess’i bolywood filmi seyrederken yakalamak komik oldu :) biraz sohbet biraz keyif derken saat 12 oldu, biz yatar, mucx…
08.01.2010 UDAIPUR TRAIN TO MUMBAI
Bu hayatta en cok sevdigim yolculuk tren-di simdiye kadar :) gerci hala oyle, benim icin degisen birsey yok, sadece basta jess’le basbasa bir kompartmanimiz olacagini saniyorduk cunku trenleri hep first class almaya karar vermistik fakat bu trende first class olmadigi icin en yuksek sinif olan second class’I almak durumunda kalmis Sunil. Bize dedigi first olmadigi icin second bu trende first gibi. Halbuki alakasi yokmus – sadece kompartmani degil, koca bir vagonu paylastigimizi gorunce biraz tedirgin olduk. Bir de 15 saatlik bir yolculuk olacagindan basta boyle hissetmemiz dogal diye dusunuyorum. Trene bindigimizde saat 21.30du. 01.30a kadar yanyana uyuyabildik ve yanimiza gelecekler icin icten ice dua etmeye basladik. 01.30da ise gelenler geldi. Bir kiz bir erkek cocugu olan bir aile. Kucuk oglan (Yusuf) 8 yasinda cok tatli. Kiz (Zeynep) ise 20lerinde olsa gerek. Kapalilar ama Turkiye’den bildigimiz gibi degiller. Sanki daha modernler. Kizin dudaginda parlatici var. Ve kari koca temas kurabiliyorlar :) Cok vericiler. Babalari butun gece horul horul horlamasaydi daha memnun olabilirdim. Tum vagon hep bir agizdan do major fa minor fenaydi. Hafif bir uyku ilaci almamiza ragmen cok rahat uyuyabildigimi soyleyemiyecegim. Keza ust tarafta yattigimdan tavana fazla yakindim ama gene de degisik bir deneyim oldugu icin hayatimdan cok memnunum. Sabah 9 gibi kalktik. Kahve diye aldigimiz sey ginger koktugundan icemedik. Musluman kardeslerimizle sohbet ede ede disari baka baka zaman gecirmeye devam ediyoruz, – o ne, ilk defa hindistan’da gay gordum. Gay de degil ustelik 3 adet transeksuel. Surekli bir duraklarda durdugumuzdan J ile inip bir sigara icelim dedik. J de hemen resimlerini cekmeye yetisti neyseki.
Bu arada cok mutluyum ki kavrayabildigimiz kadar hindistan ruhunu kavramak icin simdiye kadar arabada hep hindu muzigi dinledik. Hatta bir kac sarkiyi cok bile seviyorum. Zaten boyle bir memleketi seyrederken Jack Johnson dinlemek abes kacar, ikiyuzluluk olur diye dusunmustum hep. Ama bugun tren+Mumbai biraz fazla gelebilir diyerekten sabahtan beri kendimi Jack’le depoluyorum. Saat 14 gibi Mumbai’ye varacagiz. Bakalim bugun bizi neler bekliyor, laylaylommm :)
3 saat rotarla toplam 18 saatimizi trende gecirdik. Indigimizde ise keske trende kalmaya devam etseydik bile olduk. Bu ne kalabalik, ne karisiklik, ne sefalet, ne cehalet omg! Dilenenlere para vermedik ama Jess resmini cektiginde o kadar mutlu oldu ki cocuk, onlardan bile ogrenecek cok sey oldugunu anladim. Ama simdi popom kuruyken, cunku o an etrafima bakmaktan ve sok olmaktan paralize olmustum. Jess de oyle olsa gerek ki bi sure birbirimizle bile konusamadik. Aslinda Mumbai’de gecirecek yaklasik 7 saatimiz vardi ama rotar sayesinde yaklasik 4 saatimiz kaldi. Everything happens for a reason. Hem Mumbai’de daha az kaliyor olmamizin bir sans olabilecegini dusunuyorum, hem de treni paylastigimiz Jusar ve karisi (ben Shana diye hatirliyorum ama Jess attigimi soyluyor :) ) olmasaydi halimiz yaman olacakti. Aksam Pune’ye trenimiz bambaska bir yerden kalktigindan gene local bir trene binip orayi bulmamiz gerekiyordu. Sirtimizda dopdolu backpacklerimiz onca merdiveni nasil cikacagiz darken cok sevgili Jusar sadece gidip bizim de tren biletlerimizi almakla kalmayip, hem parasini bizden almadi, hem bizi istasyona kadar getirdi, ustelik taksiye bindik ve bizi diger istasyona kadar da birakti. (annecim sen hatirlarsin Paris’teki adam gibiydi) Biz de uzuluyorduk kompartmani paylasiyoruz diye – dedigim gibi everything happens for a reason. Ustelik a pretty good one! Iyiki de paylasmisiz. Hayatim boyunca duacisi olacagim bir insanoglu daha! Kendimi borclu hissettigimden cok sevgili Jess’in annesinin verdigi nazar boncugumu ona hediye ettim. Rahel’cim umarim beni anlar, kizmazsin. Yanimda verecek baska birseyim yoktu onlara.
Ilk once backpacklerimizi locker’lara biraktik. Daha sonra telefon hatlarimizi doldurmak uzere Aircell yazan bir yere gittik. We hate Aircell. Adam hattima 1000 INR yukledigini soyledigi halde hic bir kontor gelmiyordu. Elbette ben de parasini odemeyi red ettim. Adamin hesabindan da 1000INR ciktigindan o da parasini istiyordu. Sonunda bir Aircell gorevlisi cagirdik ki hic bir ise yaramdi. Aircell’e de boylesi yakisirdi zaten :) 22 saattir agzimiza duzgun bir yemek girmediginden artik tansiyonlarimiz dusuyordu. Hicbir yere varamadigimizi gorunce neyseki bizi biraktilar, biz de yemek yiyecek proper bir yer aramaya koyulduk. Sokaktaki insanlarin onerileri tabi felaket kokuluydu. Sonunda Mc Donalds gorunce hazine bulmusa donduk. Ben ki I hate mc Donalds, uzgunum Umit bey ama o an mc chickeni fena halde goturdum :) artik keyfimiz yerine geliyordu. Daha sonra telefon kartlarimizi halletmek uzere tekrar George’un yanina donduk (siz merak etmeden soyliyim, adi George’mus cunku hristiyanmis). Aircell’le bir yere varamiyacagijmizi anlayinca Vodafone’u onerdi bize. Biz de ok dedik ve bastan hat alip bastan kontor yukledik. Hakkatten de hersey iyiye gidiyordu. Hemen hatlarimiz acildi, ustelik roaming de odemiyor olacagiz diye oleyoley olduk. Simdi atm’den para cekme zamani diyerek atm makinesi aramaya karar verdik, Bir an Jessie parasini yuttu sandigi icin orda da kucuk bir heyecan yaptik cancel olmus yazisini gorunce rahatladik. Istasyona geri donup backpacklerimizi aldik ve trene gittik. Bu sefer de adam isminiz yok demesin mi, istifimizi bozmayarak devam ettik. Neyseki baska vagondaymis. Bu sefer first class with ac’iz. Cok tatli bir ciftle paylasiyoruz vagonu. Kadin 41 yasinda ve 19 yasinda cocugu var. Biraz fazla konusuyor ama o kadar komik ve tatli ki sicakligi cok iyi geldi bana. Simdi ki tek sorunumuz Pune’ye gece 2’de variyoruz ve Sunil bize kalacak yer bulamadi. Ilk once buldu sonra bulamadi sonra buldu sonra bulamadi derken en son bulamadi. Ama icim enteresan bir sekilde cok rahat. Daha bugun deneyimlemedik mi ‘everything happens for a reason’. I’m sure something good will come out of it. Sunil’in onerisi en kotu istasyona yakin bir yerde kalalim, sabah ayarlariz dedi which is perfectly fine by me. – will keep you posted, xx.
07.01.2010 UDAIPUR ‘the white city’
Dun aksam soguktan pek uyuyamadik. Gene de guzel kalkmistim ama daha sonra dolasmaktan dustuk sanirim. Simdi de dun oturdugumuz bu guzel cafeye (SAVAGE GARDEN) donelim dedik ama her taraf sinek dolu malesef. Iyi tarafindan bakmak gerekirse hava guzellesti :)
Sabah gene muhtesem (!) continental breakfast’imizi otelin roof’unda ettikten sonra checkout ettik. Sicak su yani dus olmamasi, odalarin asiri soguk olmasi, wifi icin para almalari tripadvisor’a yazacagimiz bad review’larin basinda geliyor. Yikadigimiz bazi esyalar kurumadigi icin arabanin arkasini dryer olarak kullanmak uzere hotelden aldigimiz bir havlu ilahi adalet olabilir mi? cunku buranin en onemli gozlemledigim karakteri, kimse hakketmedigi parayi talep etmiyor. Herkes o parayi haketmek icin ilk once cok ugrasiyor.
CITY PALACE:
Rajhastan’in en buyuk palace’I buymus. Amber Fort cok daha buyuk gozuktugu icin sordugumda, birinin ‘fort’ birinin ‘palace’ oldugunu yani farkli oldugunu anlatti tur rehberimiz. Fort’ta askerler ve secili insanlar gibi kraldan baska insanlar da yasiyormus fakat palace’larda sadece kral ve kraliceler yasarmis. City palace’da hala da yasiyor aslinda son kral. 75 yasinda. Artik kral olmasa bile oranin sahibi oymus ve cok iyi bir is adamiymis. Sadece 2000 dolara orda muhtesem bir dugun yapmak mumkun. Sanirsam ondan iyi bir is adami diyorlar ona :) 4oo yil surmus buranin yapimi ve 22 kral yasamis. Dunyanin en fazla heritage’I olan yeriymis burasi. Udaipur’un amblemi olan gunes kapisindan girdik iceri. Inanclarina gore eger kral halkini iyi korursa Tanri da onu korurmus. Rana Udai Singh 2, Udaipur’un founder’iymis. Bir kac heykel gezdirdi bize tur rehberimiz. Bence en ilginc olanlari prostitute god’lardi. Onun disinda yagmur tanrisi, gezegenler tanrisi, daha once bahsetmis oldugum 3 ana Tanri gibi bir suru Tanri heykeli daha vardi. Hala Tanri’larin orada yasadigina inaniyorlar ve iyi meditasyon yaparsak onlari gorebilecegimizi soyledi rehberimiz. Fil tanrisi sans ve prosperity icinmis. Deve, ask’i sembolize ediyormus. At ise guc’u, kuvvet’i. Eglenceleri seyretmek icin 2 ayri alan vardi. Biri normal diye adlandirdiklari insanlar icin, digeri ise secilmis insanlarin seyretmesi icinmis. Ardindan gercek boyutunda bir at heykeli gorduk. Burnunda fil hortumu vardi. O zamanlar filler atlari yendiklerinden (ki simdi de savassalar yenerler heralde) kral’in aklina enteresan bir fikir gelmis ve cok da basarili olmus. Atlarin burnuna fil hortumu kilikli seyleri takmislar. Boylece filler onlari yavrulari sanip saldirmamis. Boylece mogollara karsi yapilan savasi kazanmislar. Moon palace dedikleri alanda ise kocaman tek parca mermerden yapilmis bir havuz vardi. Krallar kral olmadan hemen once o havuzu bozuk paralarla doldurup fakirlere dagitirlarmis. 1930 yilina kadar surmus bu. Gectigimiz tum kapilar cok alcak ve dardi. Bunun sebebi ise dusmanlar geldiginde egilerek gecmek durumunda kalacaklarindan, kapinin obur tarafinda bekleyen guard’lar egilen kafalarini gorur gormez keser, onlari boyle oldururlermis. Ardindan kucuk bir oda gorduk, icinde bir suru kafes. Megersem o zamanlar martilarla haber salarlarmis. Komik tur rehberimiz kralin artik martilari kullanmadigini cunku artik sms oldugunu soyledi. Ha-ha-ha :) . Daha once bahsetmis oldugum Holy bayramlarini kutladiklari bir alan da vardi bu City Palace’da. Hayatimda gordugum, duydugum en guzel bayramlardan biri. Cadilar bayramini bile gecer bence. Hindistan’i arastirirken cikmisti karsima resimleri. Gun boyunca icip, birbirine renk tozlarini atan insanlar pasta savasi yapar gibi egleniyorlar. Eger olur da birgun evlenirsem ben de isterimmm. Cok eglenceli olmaz miii :) 1950 yilina kadar fil savaslari yapiliyormus burda. Sadece 60 yil once yani. Hawa Mahal’da oldugu gibi, burda da bayanlar gizli gizli camlardan asagi krali dikizlerlermis. City Palace ile ilgili son anlatacagim detay ise – burada bulunan tum resimlerin ‘moving pictures’ dedikleri icinde bir kac hareketi barindiran resimler. Mesela 3 kaplan goruyorsun ama megersem hepsi ayni; biri avina giderken, digeri saldiricakken, digeri de oldukten sonra gibi.
SHILPGRAM CRAFTSMEN’S VILLAGE:
Biraz uzakta bir yerdi merkezden. Dedigimizden birsey anlamayan sofor bizi oraya goturmeyi neyseki basardi. Orda da bir rehber aldik. Girer girmez ozel geleneksel bir dansla karsiladilar bizi. Kendimi alamayip katildim gene, cok eglenceli oluyor kikiki :) Enteresan tezatlar dikkatimi cekiyor. Kadin haklari burda hic gelismis degil. Ozellikle koylerde erkekler de Tanri olarak degerlendirilip yataklarda uyuyorlarmis; esleri ise yerde. Ama mesela Hindistan baskani bir kadin?! Ayrica gene kadin haklari gelismis olmadigindan, toplum onunde kadinlar dans edemiyor bu koylerde ama erkekler kadin kiligina girip dans ediyor ve bu hic de ayip degil, tam tersine mubah oluyor?!? Bir arkadaslik sembolu olarak erkekler elele tutusuyor ama kari koca olmalarina ragmen aralarindaki herhangi bir temas cok ayip olarak degerlendiriliyor. Bana bunlarin garip gelmesinin sebebi aslinda onlarinkiyle ayni. Hepsi sonradan ogretilmis toplumsal degerler. Evrensel gerceklerle yakindan uzaktan alakasi yok. Laylaylom hepsi :) Sonra anlatmaya basladi tontis rehberimiz: burdaki hersey gene sadece dogal taslardan yapilmis. Ustelik uzerlerinde de antibyotikli bir madde varmis ki boylece hic bir sinek gelemiyormus. Ben ise koye giriyoruz diye coktan maskemi acmis takmistim. Sonra da utandim ama artik actiktan sonra zaten o maske cop olacagindan bir sure onunla takildim. Neyse.. 6 adet kaya parcasindan 99 renk cikartip yapiyorlarmis duvardaki resimleri. Buna da ‘miniature painting’ diyorlar. Bu koydeki kapilar da alcak. Burdaki sebebi ise hindu’lar, Tanri’larin temple’larda vs degil de iclerinde yasadiklarini dusunuyorlar, bu yuzden koy evlerine girerken saygidan egilerek girip egilerek cikmayi dogru buluyorlar. Gunduzleri fil tanrisina (good luck and prosperity), ogledensonralari at (power and strength), aksamlari ise deve (love) sembollerine dua ederlermis hindu’lar. Biraz Mahatma Gandhi’den de bahsetti rehberimiz. Megersem adi Mahatma degilmis. Maha – great, atma ise soul demekmis. Yani yuce ruh. Ataturk gibi onun da adi sonradan konulmus anlasilan. Burdaki cogu sey Jai Salmer colunden gelmis. Koyde gercek artistlerle tanistik. Hepsi cok basarili ama malesef cok is yapamiyorlardi. Icim gitti ama param gitmedi. Elbetteki mantigimiz ne kadar az para harcarsan o kadar cok gezersin :) bu sebeple oglen yemegini de koyde edelim dedik. Her zaman iyi karar veremiyoruz malesef. Felaket baharatliydi, burnumdan ve gozlerimden yaslar akti diyebilirim. Ama sadece 1 dolara yemek isini cozmus olduk. Zaten bugune kadar yemege odedigimiz en fazla para 700 INR (ustelik gayet shic bir yerdi) yani 15 dolar. Ustelik 2 kisi toplam odedigimiz bedel bu!
MANSOON PALACE:
Ilk yedigimiz kazik hayirli ugurlu olsun :) Sadece vah’i degil ah’i bie gitmis bu yerle ilgili anlatacak hicbirseyim yok. Sadece cok tepede ve hic de gitmeye deger bir yer olmadigini soyleyebilirim.
Aslinda bir de boat tour alacaktik, fakat mansoon palace tecrubesinden sonra city palace onundeki rehberlerden birini sikistirip 325 INR’ye deger mi diye soru bombardimanina tuttum. Degmeyecegini anlayinca dedigim gibi dun gittigimiz kafede keyif yapmaya karar verdik. Saat 19.00’da light and sun show izlemeye city palace’a tekrar gidecegiz. O zamana kadar sinekler ve bizden ‘see ya’ :)
City Palace cidden cok etkileyici ve ihtisamli bir yer ama gosteri bence paralelinde degildi. Masal gibi geldi, sadece bazi yerlerde yanan isiklarla disses tarihlerini anlatiyordu. Neyseki Jess de ayni fikirdeydi ki cikip yemek yemege karar verdik, hem de gnocchi yummyyyy. Bu sefer savage garden’in restoranina gittik ve mantarli bir gnocchi paylastik, cok iyi geldi oley. Ardindan sofor ve Sunil’in yolladigi bir arkadasla (bize trene binerken yardimci olsun diye bir arkadasini yollamis olmasi cok seker degil mi) tren istasyonuna gittik.
traditional dance
06.01.2010 UDAIPUR
Wohooo – my favorite city in India till now. They call it Venice of India.
We woke up at 6.30 in the morning. Our driver Sanjel told us that the car has broken down, so another car with another driver arrived in 15 mins. In the meantime we ate the super(!) continental breakfast again. Then we left our favorite hotel so far with many thanks to the owner who was so sweet, kind and helpful.
07.45 departure from JAIPUR
13.45 arrival to UDAIPUR
In between, the road trip was very enjoying and had a cleaning process with Jess which was very comforting as well :) Jantar mantar my friend :)
When we arrive to Udaipur, we went to a Chinese restaurant (Parkview restaurant) and ate vegetable and rice for a change (!) There is not one other alternative meal that we ate till now and I don’t know how I am going to handle it everyday. Hope we can find some other stuff to eat. And hope this will be our biggest problem for this trip :)
Then we arrived to our lovely hotel (HOTEL SAROVAR, room no 206) near the Pichola Lake. And finally we set ourselves and the driver free and wander around the city on foot. We went to the city palace but it was 16.30 and the museum was closing at 17.30. So we decided to go there tomorrow morning. Instead we did some discovery on our own and found some pretty cool places like temples, boutiques, lonely planet recommended cafes, restaurants and hotels. Will I sound absurd if I call this area soho of Rajhastan? Near the lake, there was some traditional live music which put a huge smile on my face. Then we sat at a cool coffee for 2 hours and had marvelous time relaxing.
CONCERT DE’INDIAN CULTURAL HERITAGE
we went to a traditional dance show that has 8 different types. In the final dance, the lady was stepping on broken glasses and had 8 vases on her head! It was unbelievable. We had a blessed time.
Then we went to a roof bar restaurant that had an amazing view of the lake with the magical, mysterical, magnificient mahals on it. And went back to the hotel and relax.
I really want to thank for this beautiful day. No wonder Udaipur has been ranked one of the most beautiful city in the world. It definitely is! The city has a character which I have never seen before and am very grateful to see this beauty. Would sleep in peace if the cold shower didn’t effect me so much :s
jal mahal
05.01.2010 JAIPUR
Sabah erkenden kalktik. Sunil (ilk hafta bize turu ayarlayan daha once bahsetmis oldugum guide’imiz) bizi cok sevmis olsa gerek ki gunu bizimle gecirmek uzere Delhi’den Jaipur’a tum geceyi otobuste gecirerek geldi. Telefonlarimizi halletmek icin ne kadar ugrastigini ise anlatamam. Sanki onun telefonuydu, bize kontor bile yollatti.
Bizi cok sevmis olsa gerek dememin sebebi, eger bu insanlar herkese bu kadar iyi ve verici davraniyorlarsa, ben cidden bu konuda hicbirseymisim ki OMG! Neyse, soforumuzle birlikte dordumuz arabaya atlayip gezimize basladik.
SIGHTSEEING:
1. JAL MAHAL – ‘Jal’ ‘su’ demekmis. Yani su sarayi. Gercekten masal gibiydi. Zaten resimlerden de gorebilirsiniz. Cevresinde de local insanlarin resimlerin cektik. Yummy :)
2. AMBER FORT – burayi gezmek yaklasik 2 saatimizi aldi. Amber eskiden Rajhastan’in baskentiymis. Jaipur 2 kisma ayriliyor. Daha once bahsettigim bu kaos old jaipur bolgesinde. Amber de oyle. Amber Fort ise krallarin ve kralicelerin kaldigi 33kmlik bitmek bilmeyen bir saraylar silsilesi. Zaten yapimi 137 yil surmus. Icindeki en eski saray 138 yilindan kalma. Orayi gezemiyorsun. Ama onun disinda bir suru saray daha gezdik. 1590 yilindan kalma family palace + 1712 yilindan kalma army palace… Her mevsim icin ayri bir sistemle calisan ayri saraylar var. Mesela ‘mansoon palace’ dedikleri saray – o zamanlar elektrik olmamasina ragmen klima gorevini goren duvar ve boru sistemleri sayesinde akil almaz dahilikte. Kisin kullandiklari ‘Glass Palace’ ise bambaska bir buyuleyicikte. Sadece cam ve aynalardan yapilan bu saray’da bizim vitraylar yaninda baya bir ‘PIS’ kalmis durumda. Burda kisin aromali yaglari yakarak camlarin yardimiyla isi derecelerini artiriyorlarmis.
Cok enteresan olan baska birsey de, bu saraylarda kullanilan boyalarinin sadece vejeteryan olmasi. ‘Vegetable painting’ diye geciyor ve literally sadece sebzeden yapiliyormus. Yuksel Arslan’a haksizlik etmek istemem ama OMG, etkilenmemek mumkun degil.
Kralicenin 15kg agirliginda mucevher takiyor olmasi da bence en az bizim kadar backpackci yapiyor onu :) Kraliceleri ‘unique’ dedikleri adam mi kadin mi bilemiycem ama zaten hic bir cinsiyete sahip olmayan tipler gozetliyormus. Kral’in guard olarak bu unique’leri tutmasinin sebebi tabiki kraliceleri arzulamamalari ve akillarinin kaymamasi imis. Agra’dakinin aksine, burda krallar istedigi kadar bayanla gorusebiliyormus (!). Mesela Kral Maraja’nin 2 official karisi ama 150 unofficial kadini varmis. Kral Mansing’in ise 12 official esi, 70 unofficial esi varmis.
Gene bir suru yerde Ganisha’yi gorduk yani fil tanrisi. Hani burnu fil hortumundan olan…
3. JANTAR MANTAR – Hindistan’da 5 sehirde var bu komik laf – rasathane. Eskiden saat vs yokken, hem saati hesapladiklari hem de yildizlara bakarak fortune telling yaptiklari astrology’e benzer bir bilim daliymis bu. Adi kadar enteresan gelmedi acikcasi..
4. HAWA MAHAL – ‘palace of the wind’ diye geciyor. Hawa ruzgar demekmis zaten. Kadinlarin festival torenlerini gorunmeden izlemeleri icin kullanilan bes katli bir kraliyet lojasiymis.
Daha sonra Sunil bizi temiz ama cok ucuz br yere goturdu. Daha dogrusu cok pis bir yerdeydi ama yukarda ozel bir katta yedigimiz icin yemegi pek hissetmedik. Typical Indian Tali dedikleri bir course aldik. Icinde yaklasik 6 tane kucuk tabak vardi ve sadece 90 INR idi.
5. GALDAJI – buraya gelene kadar trafige ruhumuzu teslim ettik. Jaipur’a geldigimizde anlattigim kaosun bin katini yasadik. Yahu bu ne korna manyakligi anlamadim ki, herkes her an kornaya basiyor. Insanlar duyarliligini nasil yitirmiyor? Nerden nasil geldigini nasil anlayabilirsin ki? Ustelik hic birinin dikiz aynalari da yok. Bu arada direksiyonlarin sag tarafta oldugunu soylemismiydim? Bu notlari Galdaji’nin icine yazarak haksizlik ediyorum sanirsam cunku oraya geldigimizde herseyi unuttuk. Bambaska bir dunyaydi orasi. Bir kac temple’in oldugu unutulmus kucuk bir dag. Tepeye kadar tirmandik. Ganja, chillum icen monklar, temple’larin icinde ilahi soyeleyenler, vurmali calanlar… ve maymunlar… insan sayisinin kat be katiydi. Planet of the apes’i animsatti ama cok daha sirin ve cok daha insancildilar tabi. Tepeye cikinca gunes tapinaginin onunde guzel resimler cektik, biraz soluklandik ve sonra tekrar ayni yolu geri donduk.
Sunil’e artik guzel bi bira icmeye gidebiliriz ama kaosun icinde olmasin dedik fakat pisman olduk cunku oraya gidene kadar 1,5 saat gecti ve tam kaosun gobeginden gectik gene. Neyse vardigimizda bira ve patatesle keyfimiz yerine geldi. Bir de Sunil’in anlattigi igrenc corap hikayesi de uzerine ancak baharat oldu diyebilirim burda. ‘Arkadaslarim’ diye baslayan cumle, biz igrenme tepkileri verdikce ‘bir kac’a sonra da ‘bir tek’ arkadasa dondu ama neyseee – anlattigi olay ise soyle iykkkkk – bu arkadaslari veya arkadasi her neyse – 1 ay boyunca ayni corabi giyip daha sonra su ile karistirip iciyormus. Olusan bakteriler de kafa yapiyormus ciyaaaaaaaaaaaaak. Neyse daha fazla bu konudan bahsetmek istemiyorumgkxjfljhdjhl.
Heralde 8 gibiydi ordan cikip otelimize donduk. Sicak dusumuz, wifi’imiz ve sessizligimize kavustugumuz icin memnunduk. Aksam yemegini bu sefer otelde yedik. Sonra da yattik uyuduk, suprati (means good night:))
taj mahal 6
04.01.10 AGRA & JAIPUR
05.30 woke up with a heavy spice smell – guess we are getting use to the smell during the day and don’t feel a bit but it sure exists!
Had the funniest continental breakfast that I needed to ask where it is. There were one tea for Jessie which looked like coffee and one coffee for me which looked like coffee thankfully :) few slices of bread and a red jelly which is supposed to be jam I guess.
06.15 going AGRA with a rent car with a driver
11.00 arrival to AGRA
Agra’ya varinca bir yerde kahvalti ettik. Surekli isiklar sonup durdu ama her seferinde hemen jenerator de devreye girdi. Sasirticiydi. Sonunda bir parca peynir ve yumurta yiyebildigimiz icin mutluyuz :)
SIGHTSEEING:
TAJ MAHAL – Ulkenin her sehrine gore kurallar degisiyor. Agra’da erkeklerin maksimum 3 bayanla evlenme hakki varmis ve bir digeri ile evlenmeden once, onceki karisindan izin almasi gerekiyormus. King ilk karisindan hic cocugu olmayinca karisinin iznini alip 2. ile evlenmis. Ve fakat 2.si de krala cocuk veremiyince kral 3.su ile evlenmek uzere gene 2. Karisindan izin alip evlenmis. 3. karisi ise 14 cocuk dogurmus. 8i olmus. 6 cocuklarinin 4u erkek 2si kizmis. Kral karisini cok sevmis. Karisi oldukten sonra krala 3 vasiyet birakmis. Bunlardan bir tanesi de sadece onun icin ozel birsey yaptirmasiymis. Bunun uzerine 1631 yilinda Taj Mahal yapilmaya baslanmis. 20.000 isci calismis ve 22 yil surmus. Sonunda da bu harika yapi ortaya cikmis. Zaten bildiginiz uzere dunyanin 7 harikasindan biri oluyor kendisi. Ayni zamanda Taj Mahal’a ‘Moon Palace’ da diyorlar. ‘Monument of love’ da. ‘Taj’ ‘tac’ demekmis. ‘Mahal’ ise tahmin edebileceginiz uzere ‘saray’. Gun boyunca 7 ayri isik sayesinde renkten renge giren bu sarayin malesef biz sadece 2 rengini gorebildik cunku cok sis vardi.
Bu arada hikayenin devami soyle ilerliyor: Seneler sonra ogullarindan bir tanesi bir tane daha Taj Mahal yaptirmak istemis (siyahini) ve islemleri baslatmis da. Babasi sinirlenmis. Neden bu kadar para harcamak istedigini anlamayip oglunu hapise tikmis. Kizkardesi ise O’nu ziyarete gittiginde ogrenmis ki bundan sonraki tek istegi hayati boyunca Taj Mahal’i gormekmis, bu yuzden tam karsisinda yattigi hapise bir goz acmislar bakmasi icin. Sahsen babasinin sinirlenmesinin sebebinin eger bir tane daha Taj Mahal yapilirsa karisina saygisizlik olacagini dusunmesinden kaynaklandigini hayal etmek istiyorum :)
Taj Mahal turumuz bittikten sonra, kullanilan taslari ve mermer islemesini gormek uzere guide’imiz bizi bir atolyeye ardindan da bir dukkana goturdu. Hicbirsey satin almadigimiz halde cok yardimci olan ve her turlu istedigimiz bilgiyi veren dukkan sahipleri bize birseyler de ikram ettiler. Atolye cidden enteresandi, ustelik cok emek ve sabir isteyen gunlerce ugrastiklari kucucuk heykeller icin cok da az para istiyorlar bence. Nedenini sordugumuzda craft’a sayginin cok az oldugunu soylediler. Fil yaptiklarinda cok degerli bulundugunu ama cok daha fazla ugrastiklari bir yapit icin ise kimsenin para vermek istemedigini anlattilar. Ardindan gittigimiz dukkanda sari’lar ve 3 boyutlu halilar da vardi.
Tur rehberimiz cok tatli bir adamdi. Bize gelip sokaktan birsey almayin diyordu ama ardindan birsey almaya geldiklerinde sanki hic oyle birsey dememis gibi, bize ‘istermisiniz’ diyordu. Sanirsam halkla arasini iyi tutmaya calisiyordu. Zaten herkes onu taniyor ve gordugunde gulerek selamliyordu. Herseye hayir diyebildik ama rengarenk basmalara hayir diyemedik. Ustelik mart ayinda kutlanan mukemmel bir holy bayram olan renk festivalinde kullanilan renkli tozlar da icindeydi. 150 INR yani 3 dolara cebe indirdik. Gerci cok cabuk ucan birsey ama gene de guzel bir ani oldu bize.
Bu arada tur rehberimiz bizden ayrilirken bizden hicbirsey talep etmedi. Bizde olayi anlamaya calisirken soforumuz eger servisini begendiysek para vermemiz gerektigini soyleyince hemen 100 INR verdik. Umarim az degildir diye de dusunmeden edemedim.
Okudugum kadariyla bu ulkenin insanlari hayir demeyi pek bilmiyorlarmis. Eger kafa sallamadan ‘yes’ diyorlarsa, o gercekten ‘yes’ anlamina geliyormus ama eger kafa sallayarak ‘yes’ diyorlarsa bu aslinda ‘hayir’ anlamina geliyormus.
14.00 departure from AGRA
20.00 arrival to JAIPUR – OH MY.. What a mess, what a chaos, what a traffic jam, what a crowded place!
Ilk once gunlerdir cozemedigimiz telefon kartimizi halletmek uzere bir kac dukkana ugradik ama nafile. Ardindan oteli (Mahar Haveli, room no 14) bulmamiz da baya bir zaman aldi fakat vardigimizda icimiz rahatladi cunku gordugumuz o korkunc mizansenlere yakin olsak da sanki apayri bir yerde sessiz ve temiz ve yardimsever insanlarla dolu bir mekandi. Wifi olmasi da mekana ayri bir guzellik katti tabi. Esyalarimizi birakip otelin karsisinda pahali oldugu soylenen bir restoranda yemegi goze aldik cunku tekrar o karisikligin icine girmek hic isimize gelmedi acikcasi. Jessie’yle ayni fikirde olmaya bayiliyorum. Uyumlu olmamiza ayrica bir seviniyorum. Bu kadar sefaletin ve pisligin icinde modumuzun guzel olmasi da buranin guzel enerjisinin yanisira benzer kafada olmamizdan da kaynaklaniyor sanirsam. Yemekte (Royal Foods Restaurant) cok guzel bir hediye geldi bize. Oturduktan 5 dk sonra iceri geleneksel kiyafetlerle 3 kadin, 3 erkek girdi. Yemekte sadece biz olmamiza ragmen erkekler enstrumanlari calmaya, bayanlar ise dansetmeye basladi. Bu yolculugumda en cok yapmak istedigim seylerden biri olan ‘her ulkenin geleneksel dansini ogrenmek’ gorevimi daha ilk gunlerden gerceklestirebilmis olmanin zevkini doruklarda yasarken sanirsam gene uctum :) Ardindan Jess de katildi ve hep beraber dans etmeye basladik. Muthis figurler ogrendim. Sanirsam simdiye kadar en yukseldigim andi! Muzikleri de cok eglenceliydi. Bir elimde biram bir elimde sigaram, karsimizda bize ozel yapilan geleneksel dans gittikce enteresanlasmaya basladi. Denge dansi olarak adlandirilan ‘Calciari’ kisminda totos bayan kafasinin uzerine yaklasik 6 tane saksi koydu, ardindan yerden egilip biraktigimiz 100INR’yi aldi. Bununla kalmayip yere civili tahtayi koydugu anda icim gitti ve yapmamasini rica ettim ama umrunda olmadi tabi kadinin. Kafasinda onca saksi ile bir de civilerin uzerine cikip dansetti. Viyyyy :s gene de yuzu guluyordu. Sanirsam burdaki insanlar genelde ciplak ayak gezdiklerinden artik ayaklari ayakkabi olmus durumda. Saat 21.30 olunca J’in ilac saatinin geldigini farkettik. Bu yuzden ordan ayrilip hemen karisindaki otelimize geri donduk. Sicak dus sanki cennetten akiyordu. Ustelik yastik kiliflarimiz da baharat kokmuyordu :) Biraz nette takildik. Sonra da yattik uyuduk cunku ertesi gun gene bizi kimbilir neler bekliyordu yuppiieeee :)
leaves with spice
03.01.2010 – NEW DELHI
1pm – arrival (New Delhi Indira Gandhi airport)
2pm – Sunil (our guide from N.S. Tours – very cute and helpful) has picked us up from the airport with a paper on his hand holding my name :) (As you can and will see, in the first week of our trip, we are not really backpackers. We are traveling with a driver, staying at 3 star hotels, getting tour guides and everything. The only thing that reminds our style is our backpack.)
FIRST BREATH OF INDIA:
Before the journey, I talked to so many people that have been to the places that I want to go. Therefore I was really curious about India because of the bad reputation of the smell! Some even told me that you can feel the smell in the plane after crossing the border of India! Either they exaggerated a lot or I got used to it in no time :s
So not that bad as expected
SIGHTSEEING:
- Gate of India (monument of the soldiers that had fought for the rights of India against the British authority)
- Parliament buildings of India (a huge area with lots of huge buildings. Btw, there were people in front of the gate selling colorful leaves with spice that makes you high – but we were afraid to try so didn’t)
- Temple of the monkey god – Hanuman
SOME INFO:
- Major casts of India: Basicly there are a hundred but there are four vital of them. Only the same casts supposed to get married with each other in order to carry their traditions on. And they are born with it, they cannot change it whatever they do. (Sunil is the upper cast.) (I think this should be a trigger for them to believe in reincarnation?)
- A grasp of Hindu religion: They have lots of gods. 330 million of them! The most 3 important ones are; Vishnu (the protector), Brahma(the creater) and Siva(the destroyer). I asked Sunil how do you know to whom to pray every day and he said they have one God for one day. Some people pray to whomever they feel like, and some choose one and pray to that for the rest of his life.
- A grasp of Indian culture: The parents choose the one whom their children is going to get married and divorcing is highly criticized. / Hugs and kisses – not appropriate. / They kiss the elder’s feet and touch their forehead in order to show respect. / Men have mustache until the death of their father. / Women put those dots/jewelries to their forehead/nose/ear after they get married. And sometimes to get rid of the bad energy.
LANGUAGE:
Hi – Namaste / Namaskar (daha formal olan)
How are you – apcaisayoh
Ok – tighe
Thank you – dainewad
I love you – main tumse pyar karti/a hoon (I if u r a woman, a if u r a man)
Cheers – ceymataji
Please – crupya
MEAL:
Although I hate to go to the same restaurant especially in the same day but couldn’t question it so much as we didn’t know anywhere else. And nothing happened after the lunch so we were ok to go with it. I guess our driver is taking commissions from the restaurant J
Lunch: very old fashioned 7up bottle (not even the small glass ones, but the tall ones – the oldest that I can remember) + shared the vegetable platter and the sweet rice with Jessie – 700 INR total.
Dinner: shared the tandoori and the sweet rice with J and a local beer finally J ( kingfisher) – 700 INR total.
Stayed @Mandakini palace, room no 304.